🖼️ Peygamber Efendimiz Annesinin Vefatından Sonra Kimin Yanında Kaldı
Hatice (r.anha) ilk eşi,25 sene evli kaldı.Vefatından sonra, Allah’ın emri üzerine, siyasi, ahlaki, ekonomik, sosyal nedenlerden dolayı,kiminin eşi müşrik,kiminin vefat etmiş,kimi esir,dul hanımlarla evlenmiş,bunların bir kısmı,Peygamber Efendimizden önce,bir kısmıda daha sonra vefat etmişlerdir.
Annesinin vefatından sonra Peygamber (a.s.v.)’ımiz (a.s.v.), Kureyş kabilesinin lideri olan dedesinin himayesinde kaldı. Dedesi torununu hiçbir kimseye göstermediği sevgi ve merhametle büyütmüş, Daru’n-Nedve’deki toplantılarda dahi torununu yanından ayırmamıştır. Kaybolan zemzem kuyusunu da ortaya çıkaran, Hz.
9 Peygamber Efendimiz (s.a.v) annesinin vefatından sonra kimin yanında kaldı? A) Dedesi Abdulmuttalip B) Amcası Ebu Talip. C) Amcası Abbas D) Süt annesi Halime. 10- Peygamberimizin süt annesinin yanında kalırken gerçekleşen “Şakkı Sadr” olayı nedir? A) Ayın yarılması B) Göğsünün yarılması
Muhammed, dört yaşına kadar, annesi Amine'nin de gözetimiyle birlikte süt annesi Halime'nin yanında kaldı, daha sonra da Mekke’ye, annesinin yanına geri döndü. Dört yaşından altı yaşına kadar, öz annesi Âmine ile birlikte kaldı, onun şefkat ve özeni ile yetişip büyüdü.
Mekke’deki geleneksel uygulamaya göre, çocuklar süt anneye verilirdi. Peygamberimiz de 4 yaşına kadar süt annesi Hz. Halime’nin yanında kaldı. 6 yaşındayken annesi de vefat edince 8 yaşına kadar dedesi Abdulmuttalib’in yanında, dedesinin vefatından sonra amcası EbuTalib’in himayesinde büyümüştür.
Annesinin vefâtından sonra Yûsuf aleyhisselâm halasının yanında kaldı. Halasının vefâtından sonra tekrar babasının yanına döndü. Yâkûb aleyhisselâmın diğer hanımlarından olan Rabil, Şem’un, Lâvî, Yehûda, İsâhar, Zablun, Dân, Neftâli, Câd ve Âşir adlı oğulları Yûsuf ve kardeşi Bünyamin’i babalarının
Peygamber Efendimiz (asm) hicretten sonra Eshâb-ı kirâm arasında kurduğu kardeşlikte Ebû Zer Hazretlerini de Münzir bin Amr Hazretleri ile kardeş yaptı. Daha sonra İslâmı anlatması için tekrar kabîlesi arasına gönderildi. Ebû Zer-i Gıfârî Hazretleri Hendek savaşından sonra Medîne’ye geldi ve yerleşti.
Şurada kalmıştık: Peygamber Efendimizin, sallallahu aleyhi ve sellem, mübarek vücudunun temizliğini gösteren hususlardan biri de şudur: Derslerimizde sık sık geçen, en çok hadis rivayet eden bir sahabi vardı. Ebu Said El Hudri. Ebu Said, El Hudri'nin babasından bahsedeceğiz. Malik Bin Sina.
AnnesiAmine Hatun, babası Abdullah’tır. Hz. Peygamber (sav) Efendimiz dünyaya gelmeden önce babası vefat ettiği için yetim olarak dünyaya gelmiştir. Bebekliğinde süt annesi Halime'ye verilmiştir. Dört yaşlarında annesine teslim edilmiş ve 6 yaşında annesinin vefatı üzerine dedesi Abdulmuttalib'in yanında kalmıştır.
lGFih. PEYGAMBERİMİZ'İN VEFATINDAN SONRAKİ HAYATI EFENDİMİZ'İN SON GÜNLERİ İki Cihan Güneşi efendimiz hicretin 11. yılı Safer ayında rahatsızlanmıştı. Meymûne annemizin odasında bulunuyordu. Etrafında toplanan ailelerine şöyle bir baktı ve“Yarın ben neredeyim? Yarından sonra neredeyim?”diye sormağa başladı. Firasetli annelerimiz Efendimizin bu sorusundan Âişe odasını arzu ettiğini anladılar ve “Ya Rasûlallah! Günlerimizi Âişe’ye bağışladık.” dediler. Kendi nöbetlerini Âişe annemize verdiler. Fahr-i Kâinat Efendimiz ömrünün son günlerini onun yanında geçirdi. Mübarek başı onun kucağında iken ruhunu teslim etti. Nur bedeni onun odasına defnedildi. PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN VEFATINDAN SONRAKİ HAYATI VE VEFATI Hz. Âişe annemiz 28 yaşında dul kaldı. Peygamber hanımlarının başkasıyla evlenmesi Kur’an’da yasak edilmiş ti. Bu hükme uyarak evlenmedi. O kıyamete kadar gelecek mü’minlerin annesi olarak yaşamağa devam etti. Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer devrinde hiçbir siyasî faaliyette bulunmadı. İlimle meşgul oldu. Evinde talebe yetiştirdi. Kadınların eğitim ve öğretimiyle yakından ilgilendi. Birçok kız ve kadın onun ders halkasında yetişti, onlara hadis nakletti. Evi bir mektep haline geldi. Kadın, erkek herkesin rahatlıkla gelip sorusuna cevap bulduğu bir ilim, irfan ocağı oldu. Bilhassa yetim kız çocuklarını aldı büyüttü. Yetiştirip evlendirdi. Onlara hakiki analık şefkatini sundu. Kaderin cilve si annemizin çocuğu olmadı. Fakat bütün ümmet onun çocuğu oldu. İslâm dinini ve esaslarını anlatmada bütün insanlara örnek olan Hz. Âişe Hz. Peygamberden sonra da müracaat edenleri dinler, insanların sıkıntılarına çözüm arardı. Onun evi, çeşitli ilimlerin öğretildiği ve konuşulduğu bir ilim ve irfan yuvasıydı. Hz. Âişe Kitab ve Sünnete en çok vâkıf olanlar arasında bulunduğunda şüphe yoktur. Kendisi, bu bakımdan Hz. Ömer, Hz. Ali, Abdullah b. Mesud ve İbni Abbas bir tutulurdu. Hz. Âise vâlidemiz babasi Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer Hz. Osman hilâfetleri zamaninda Hz. Peygamber'den işittiklerini müslümanlara anlattı. Devamli oruç tutar ve daima gece namazi kilardi. Hz. Âişe fıkıh ve içtihadda keskin, kuvvetli görüse sahiptir. Fıkıh ilminin kurucularından sayilir. Devrinin üstün âlimlerinden ve Fukahâ-i Seb'a dandir. 2210 HADİS RİVAYET ETTİ O, İki Cihan Güneşi Efendimizden 2210 hadis-i şerif nakletti. En çok hadis rivayet eden ilk beş râvi arasına girdi. Onun rivayet ettiği hadislerden birkaç tanesi şunlardır “Ey Allah’ım! Her kim ümmetime âit bir işin başına geçer de onlara güçlük çıkarırsa, sen de onlara güçlük çıkar. Her kim de onlara yumuşaklık gösterir ve merhametle muâmele ederse, sen de ona lütuf ve merhametle muâmele et.” Bir gün Rasûlullah efendimiz Hz. Âişe annemize şöyle buyurdu“Ey Âişe! Geceleri şu dört şeyi yapmadan Kur’an’ı hatim etmeden, Benim ve diğer peygamberlerin şefaatlerine kavu-ş madan, Mü’minleri kendinden hoşnut etmeden, Hac etmeden” Âişe “Anam-babam sana feda olsun. Ben bunları bu kısa müddet içinde nasıl yapabilirim?” deyince Rasûlullah tebessüm etti ve“Yâ Âişe! Ondan kolay ne var? Üç ihlâs bir fâtiha okursan Kur’an’ı hatmetmiş olursun. Bana ve diğer peygamberlere salavat getirirsen şefaatimize kavuşursun. Mü'minlerin affını dilersen onları hoşnut edersin. “Sübhanallahi velhamdülillâhi ve lâ ilâhe illallahü vahdehû lâ şerîke leh, lehül-mülkü velehül-hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr” tesbihini okursan hac sevabı gibi sevab alırsın.” annemiz naklediyor “Kızkardeşim Esmâ, Rasûlullah yanına geldi. Üzerinde ince bir elbise vardı. Derisinin rengi gözüküyordu. Rasûlullah baldızına bakmadı. Mübarek yüzlerini çevirdi ve “Ya Esmâ! Bir kadın namaz kılacak yaşa geldiği zaman iki eli ile yüzünden başka yerlerini erkeklere göstermemeli.” buyurdu. “Ey Âişe! Yumuşak ol; Zirâ Allah Teâlâ bir ev halkına iyilik murad ederse onlara, rıfk, yumuşaklık kapısını gösterir.” “Ey Âişe! Sana birisi, istemeden bir şey verirse kabul et, çünkü o, Allah Teâlâ’nın sana gönderdiği bir rızıktır.” TALEBE KADROSU Hz. Aişe uzaklarla alakadar olurken, -ilim seferberliğinden- en yakınlarını mahrum etmedi. Bilakis insanlar Ona ancak en yakınlarının delaletiyle ulaşabildi. Kardeşi Muhammed’in iki oğlu Kasım b. Muhammed ve Abdullah b. Muhammed, kız kardeşi Esma’nın iki mahdumu Abdullah ve Urve b. Zübeyr b. el-Avvâm, Abdullah b. Zübeyr’in Hamza’dan torunu Abbâd da ilminden istifade etti. Talebeleri kadrosunda, sahabeden Amr b. Âs, Ebû Musa el-Eşarî, Zeyd b. Halid el-Cühenî, Ebû Hureyre, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbas, Rebîa b. Amr el-Cureşî, Saib b. Yezîd, Haris b. Abdillah b. Nevfel dâhil olmak üzere pek çok isim vardı. Saîd b. Müseyyeb, Alkame b. Kays, Ata b. Ebî Rebah gibi tâbiûnun büyükleri de ondan okudu. Hz. Aişe yalnız başına bir külliye, tek başına bir ümmet gibiydi. Onun ilminden, anneleri olması cihetiyle her ne kadar erkekler de istifade etmiş olsa da, asıl kadınlar müstefid oldu. Kardeşi Abdurrahman’ın kızı Esma ve Hafsa, Hasan Basrî’nin annesi Hayre başta olmak üzere pek çok kadın Onun rahlesinde yetişti.Aişe Ümmü’l-Müminîn, ed-Düreru’s-Seniyye, Zahrân, 2013, 181-2. Sonraki asırları derinden etkileyecek âlimleri yetiştiren ya da onların başmuallimi olan Hz. Aişe modern anlamda bir tahsil görmedi. Ne üniversitede okudu, ne de akademik kariyer yaptı. Lakin ondan gelen rivayetler büyük âlimler tarafından nass kabul edildi; hıfzedildi. Kadınlar! İlk kadın üniversitesini O kurdu. Kadınlara dünyaya sadece yemek yapmak, çamaşır yıkamak, ev işleriyle alakadar olmak için değil; -asıl olarak- İslâm’ı anlamak, yaşamak ve yaşatmak için geldiklerini söyledi. Kadınları uyanmaya, kadının onuruna sahip çıkmaya ve hürriyeti yalnız Allah’a kullukta aramaya çağırdı. Kur’an-ı Kerîm’e Vukûfiyeti “Mum dibine ışık vermez.” Sözü, Hz. Aişe ile değişti; mum önce dibine ışık verdi. Hz Aişe de sahabe gibi Allah Rasulü dikkatle dinler, mevzuyu anlayana kadar soru sormaktan imtina etmezdi. Allah Rasulü “Hesaba çekilen azab görür.” hadisini îrad buyurunca, Hz. Aişe “Allah Azze ve Celle, Kime kitabı sağdan verilirse, hesabı kolay olacaktır.’ İnşikâk Suresi, 7-8.buyurmuyor mu?” dedi. Bunun üzerine Allah Rasulü “Ayette geçen hesab’ kelimesi arz etmek’ anlamındadır. Lakin kim hesaba çekilirse helak olur.” buyurdu. Müslim, Cennet 19; Ebû Davud, H. No 393.Bunun üzerine Hz. Aişe sustu; hâl diliyle “İşittim ve itaat ettim.” dedi. Çünkü Onun “Kur’an Müslümanlığı” içerisinde Sünnet’e düşmanlık yoktu. Bilakis kadına dair fıkhî hükümleri Allah Rasulü’nden O öğrendi; insanlara o rivayet etti. Hz. Aişe, kendisi gibi, soran-sorgulayan kadın öğrenciler yetiştirdi. Sonra da onlara dair kıymet hükmünü verirken, “Ensar’ın kadınları ne güzel kadınlardır. Hayâları dinde derin anlayış sahibi olmalarına mani olmadı.” Müslim, Hayz 13; İbn Mace, Taharet, H. No 634.buyurdu. Allah Rasulü her nevi ahlaksızlığın hüküm ferma olduğu Cahiliyye’den insanlık tarihinin en müeddeb kadınlarını çıkardı. Her biri önce hayâlarıyla temayüz etti. Lakin hayâları, Ahiretlerinin selameti, bir meseleyi sormalarını gerektiriyorsa onu sorup öğrenmelerine mani olmadı. Maneviyat ehramında Hz. Hatice ve Fatıma sonra en büyük O kadarki, Allah Rasulü’nün “İşte Cebrail, seni selamlıyor.” Müslim 6457ifadesinde belirttiği gibi bizzat meleğin selamına nail oldu. Hz. Aişe Efendimizin resmi sözcüsüdür. Bu cihetle, açıklamaları öncelikle bütün hanelerin muallimeleri olan İslâm kadınlarıyla evde hanımlarının komutanları değil eşleri olduklarını, insanlar Onun ev hallerine dair anlattıklarından fark etti. O anlattıkça mü’minler evlerin kışla değil, muhabbet karargâhları olduğunu anlattı. Allah Rasulü’nün, “En hayırlınız ailesine karşı en hayırlı olanınızdır. Ben aileme karşı hepinizden daha hayırlıyım.” Tirmizî, Menâkıb, 85. şeklindeki buyruğunun evde nasıl müşahhas planda tezahür ettiği de yine Hz. Aişe ile alakalıdır. Erkeğin kadın üzerinde olduğu gibi, kadının da erkek üzerinde hakları olduğunu, bunların “muhabbet” merkezli nasıl eda edileceğini bu Ümmet daha çok Hz. Aişe dinleyip, öğrendi. Nihayet O da Bir İnsandı İnsandı, daraldığı anlar da olurdu. Onlardan birinde Hz. Ebû Bekir Hane-i Saadete girdi. Allah Rasulü ile konuşurken sesinin yükseldiğini görünce üzüldü; “Ey Falanın kızı! Allah Rasulü’ne karşı sesini yükseltiyorsun haberin var mı?” diyerek ona tokat atmak istedi. Bütün bunlar olurken Allah Rasulü Ebû Bekir’e engel olmaya çalışıyordu. Ebû Bekir öfkeyle evden ayrıldıktan sonra, Allah Rasulü, Hz. Aişe’ye dönüp, “Adamın elinden seni almamı nasıl buldun?”[ref]Ebû Davûd, H. No 4999.[/ref] diyerek gönlünü aldı. Göz Yaşı Tarlasında Namaz Allah Rasulü neyi, nasıl yaptıysa, Hz. Aişe hayatı boyunca onlara sadık kaldı. Hâne-i Saadette Allah Rasulü’nün kendisinden müsaade isteyip namaza durmasına, gözünden boşalan yaşların yeri ıslattığına, bu halin Bilal-i Habeşi’nin gelip onu sabah namazına çağırmasına kadar devam ettiğine şahit olan[ref]İbn Hibban, H. No 620[/ref]. Hz. Aişe, namazlarını bu Nebevî huşu ile eda etmeye ihtimam gösterirdi. Hz. Aişe, Efendimiz’in vefatından sonra evini mescide çevirdi. Hem gece, hem gündüz vakitlerinde uzun kıyamlarla Rabbinin huzurunda durdu. Namazlarının tanıklarından Kasım b. Abdurrahman şunları söylemektedir “Sabah evden çıktığımda önce halam Hz. Aişe’nin evine uğrar, ona selam verirdim. Yine bir sabah uğradığımda Hz. Aişe kıyam halinde tesbih ediyor, “Allah bize lütfuyla muamele etti de bizi kavurucu azaptan muhafaza buyurdu.”Tûr, 52/27. mealindeki ayeti okuyor, dua ediyor, ağlıyor ve ayet-i tekrar ediyordu. Ayakta durmaktan usanana kadar durdum onu bekledim. Sonra bir ihtiyacım için çarşıya gittim. Tekrar evine döndüm. Halam aynı şekilde namaza devam ediyor ve ağlıyordu.”İbn Receb, Fethu’l-Barî, IV, 247. Hz. Aişe namazda hiçbir anestezinin koparamayacağı kadar dış çevreden kopar; tam bir teslimiyetle eda ettiği namazlarda, seccadesi gözyaşı tarlası olurdu. Hz. Âişe Peygamber sünnetini iyi bilen, anlayan ve uygulayan Sahabilerin başında yer alırdı. O, babasının himayesinde ve Hz. Peygamberin yanında iken de, zekâsı, anlayış ve kabiliyeti, öğrenme arzusu, aşk ve îmânı ile kendisini en iyi şekilde yetiştirmiş, hiçbir kadına nasip olmayan bilgiler edinerek, o zamanın ve günümüz kadınına birçok konuda örnek olmuştur. Hücresinin Mescidi Nebevîye bitişik olması itibariyle, Resûli Ekremin Mesciddeki tâlim ve irşadlarını dâhi, her zaman hücresinden takip etmek, herhangi bir suretle takip edemediklerini, Resûli Ekremden sorup öğrenmek imkânını bulan, noksanı, hatası varsa, bizzat Resûli Ekrem tarafından ikmal ve tashih olunmak suretiyle yetişen bir şahsiyettir. annemiz İslam’ın en önemli hukukçularının başında gelir Validelerimizin en genci olan validemiz, Efendimiz Hazretlerinin sürur kaynağı idi. Vahyin ağırlığının verdiği ruh halinden bir nebze soluklanabilmek için Efendimiz, Hz. Aişe annemize, “kelliminî ya Hümeyra” derdi. “Konuş benimle ey pembecik”. İlim Yolunda Ulaştığı Nokta Hz. Peygamber’in hanımları arasında ilmiyle ön plana çıkan Hz. Aişe İlmî şahsiyetinin oluşmasında o günün Arap toplumunda özellikle nesep ilmi gibi bazı konularda bilgisine başvurulan âlim bir babanın evinde doğup büyümesinin, Hz. Peygamber’le beraber olmasının, şahsi kabiliyet ve zekâsının büyük rolü vardır. Maddi bakımdan varlıklı olması, çocuğunun olmayışı, uzun süre Medine’de ashabın önde gelenlerinin bulunduğu ortamı paylaşması ve Cemel vakasından sonra siyasî olaylardan çekilip kendini tamamen ilim ve irşada vermesinin de ilmî gelişiminde önemli bir yeri olmalıdır. Arap dilini maharetle kullanan Hz. Aişe, Arap şiirini, tarihi ve nesep ilmini, bu konularda uzman olan babasından öğrenmişti. Cahiliye döneminin sosyal durumunu, örf ve âdetlerini de çok iyi biliyordu. Zekâsı,kabiliyeti, merakı ve Hz. Peygamber’le olan beraberliği sayesinde, Kur’ân’ı ve sünneti en iyi bilen, anlayan ve muhafaza eden sahabilerin başında yer alıyordu. Onun ilmî seviyesinin enönemli göstergeleri, Kur’ân’ı tefsir etmesi, sünnetin anlaşılmasında ilmî tenkit zihniyetini ortaya koyması ve dinî hükümlerin elde edilmesinde kıyas başta olmak üzere bazı akli yöntemleri kullanması gelmektedir. Ayetlerin kıraat vecihlerini,nüzul sebeplerini ve kelimelerin delaletlerini bilmesi, Kur’ân’ı tefsir etmesine büyük katkı sağlamıştır. Aynı zamanda bu birikimi sayesinde ayetlerden nasıl hüküm çıkarılacağını biliyordu. Fıkha olan vukufiyeti sebebiyle Medine’de fetva veren yedi fakihten birisi idi. Onun ictihat ve fetvaları, fakih ve müçtehitler arasında yer almasını sağladı. Verdiği fetvalar incelendiğinde onun sadece furû-ı fıkıh sahasında değil, hüküm çıkarma yöntemi bir anlamda fıkıh usulü ve hikmet-i teşri konularında da derin bir anlayış ve kültüre sahip olduğu görülür. Gerek bu konulara gerekse ferâize olan derin vukufiyeti dolayısıyla tâbiûn fakihlerinin birçoğu ona müracaat eder ve yüksek seviyedeki fıkıh bilgisinden faydalanmak üzere onunla istişare ederlerdi. Bu yüzden Ata b. Ebî Rabah gibi tabiûn fakihleri fıkhı ondan daha iyi bilen kimseyi görmediklerini ifade etmişlerdir. ANNEMİZİN VEFATI Hz. Âişe annemiz, Fahr-i Kâinat efendimizden sonra kırk yedi yıl daha yaşadı. 66 yaşlarında iken Medine’de 17 Ramazan 58 678 tarihinde Salı gecesi vitir namazını kıldıktan sonra vefat etti, cenaze namazını Medine valisi Ebû Hüreyre kıldırdı ve Cennet’ül-Baki’ mezarlığına defnedildi. Cenazesi vasiyyeti üzere bekletilmeden aynı gecede kaldırıldı. Kabre erkek ve kızkardeşlerinin çocukları koydu. Bedeni Medine’de Cennetü’l-Bakî’de kaldı. Ruhu Cennete uçtu. Rabbimiz cümlemizi Âişe annemizin şefaatine nâil eylesin. Âmin. Etiketler Peygamberimiz'in Vefatından Sonraki Hayatı ve Vefatı, Hadis rivayeti Mekteb-i Derviş
peygamber efendimiz annesinin vefatından sonra kimin yanında kaldı