🥉 Zekat Ve Sadaka Ile Ilgili Vaaz
ZOl4Z. 24 Şubat 2022, 1439 Kayıtsız Üye Ramazan vaazları istiyorum Ramazan ayı hakkında bana vaaz örneği yazar mısınız ? Cevap ramazan vaazları RAMAZAN AYININ VE ORUCUN HİKMETLERİ Allah Kuran’da iman eden kullarına birçok emir ve tavsiyelerde bulunmuş, onlara çeşitli ibadetler bildirmiştir. Bu ibadetlerin herbirinin müminler açısından sayısız hikmetleri bulunmaktadır. Allah’ın yüceliğini takdir edebilen ve Kuran’ın ruhunu kavramış olan Müslümanlar derin derin düşünerek bu hikmetlerin büyük bir kısmını kavrayabilirler. Ramazan Ayı da Müslümanların hikmetlerini iyi düşünüp kavramaları gereken bir öneme sahiptir. Çünkü Ramazan Ayı gerek hikmet yüklü mübarek Kuran’ı Kerim’in indirildiği gerekse Müslümanların yüksek bir kardeşlik ruhu içinde toplu olarak Allah’ın farz kıldığı oruç ibadetlerini yerine getirdikleri ay olması açısından özel bir önem taşımaktadır. Allah Kuran’ın Bakara Suresi’nde bu ayın ve oruç ibadetinin önemini ve ne şekilde uygulanması gerektiğini şöyle açıklamaktadır. شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِى اُنْزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَانِ فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ وَمَنْ كَانَ مَرِيضًا اَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ اَيّاَمٍ اُخَرَ يُرِيدُ اللهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلاَ يُرِيدُ بِكُمُ الْعُسْرَ وَلِتُكْمِلُوا الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُوا اللهَ عَلَى مَا هَدَيكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ Ramazan ayı… İnsanlar için hidayet olan ve doğru yolu ve hak ile batılı birbirinden ayıran apaçık belgeleri kapsayan Kur’an onda indirilmiştir. Öyleyse sizden kim bu aya şahid olursa artık onu tutsun. Kim hasta ya da yolculukta olursa, tutmadığı günler sayısınca diğer günlerde tutsun. Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu kolaylık sayıyı tamamlamanız ve sizi doğru yola hidayete ulaştırmasına karşılık Allah’ı büyük tanımanız içindir. Umulur ki şükredersiniz. Bakara Suresi 185 Ayette geçen ifadeden de açıkça anlaşıldığı gibi bu aya şahit olan tüm Müslümanların, Allah’ın kendilerine gösterdiği kolaylıklar çerçevesinde oruç ibadetlerini yerine getirmeleri gerekmektedir. Bu hem Müslümanların Rabbimiz olan Allah’ın yüceliğini ve kendilerine karşı ne büyük bir lütuf sahibi olduğunu anlamaları, hem de bu büyük rahmet karşısında Rabbimizi şükrederek tesbih etmeleri açısından son derece önemlidir. Bir ay boyunca Allah’ın Kuran’da bildirdiği bu emrini tutan ve sınırlarını aşmayan müminler nefislerini terbiye ederler. Bunun yanısıra diğer ibadetlerini yerine getirirken de nasıl bir nefsani terbiye içinde olmaları gerektiğini anlamış olurlar. Bu kavrayış bir insanın bir yandan kendi nefsini daha yakından ve tarafsız olarak tanımasını sağlarken, diğer yandan da böyle bir eğitime ne kadar ihtiyacı olduğunu anlamasını sağlar. Diğer yandan insan hayatının her alanında aldığı bu özel terbiyenin nimetlerinden yararlanır. Çünkü nefsini terbiye etmiş -yani elindeki nimetlerin Allah’a ait olduğunu ve acizliğini fark etmiş- bir insanın hayatında bir takım değişiklikler meydana gelir. Böyle bir insanın dünya görüşü olaylar karşısındaki tepkileri ve yorumları farklılaşır. İnsani yönü ön plana çıkar. Allah’ın nimetleri olmadan yaşamanın imkânsız olduğunu açlığı yaşamak suretiyle uygulamalı olarak tespit etmiş bir kişinin bakış açısında çok olumlu değişiklikler meydana gelir. Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri de Ramazan Ayı’nın ve oruç tutmanın bu yöndeki hikmetlerine eserlerinde geniş yer ayırmıştır. Ramazan ayı sırasında tutulan orucun kişinin nefsini terbiye etmesinde ve Allah’a yakınlaşmasında önemli etkileri olduğunu bir sözünde şu şekilde ifade etmiştir. "İşte Ramazan-ı Şerif’teki orucun çok hikmetleri hem Cenab-ı Hakkın rububiyetine hem insanın hayat-ı içtimaiyesine hem hayat-ı şahsiyesine hem nefsin terbiyesine hem ilahi nimetlerin şükrüne bakar hikmetleri var."1 Yüce dinimiz İslâmiyetin yapılmasını emrettiği her şeyde bilebildiğimiz veya bilemediğimiz nice hikmetler, nice yararlar vardır, haram kıldığı, yasakladığı şeylerde de sayılamıyacak kadar zararlar vardır. Dinimiz insanlar için yararlı olan hiç bir şeyi yasaklamamış, zararlı olan hiç bir şeyi de emretmemiştir. Oruç tutmanın da insanlar için maddî, manevî bir çok hikmet ve yararları olduğu için bütün ilâhî dinlerde emredilmiştir. Biz bu vaazımızda orucun yarar ve hikmetlerinden bir kısmına temas etmek istiyoruz. Şehevî Arzulara Gem Vurur Oruç şehevî arzulara gem vurur, insanı kötülüklerden uzaklaştırır, iffetini korur. Nitekim Ramazan orucunun farz olduğunu belirten ayet-i kerimenin sonunda bu husus açıkça belirtilir; يَآاَيُّهَا الَّذِينَ اَمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ "Ey iman edenler! Oruç sizden öncekiler üzerine yazıldığı gibi, sizin üzerinize de yazıldı/ farz kılındı. Umulur ki oruç sayesinde kötülüklerden korunursunuz."1 Sahâbe-i kiramın en alimlerinden biri olan Abdullah b. Mes’ud şöyle rivayet edilmiştir Rasûlüllah beraberdik, şöyle buyurdu "Kimin evlenmeye gücü yeterse evlensin. Çünkü evlenmek, gözü harama bakmaktan daha fazla korur, iffeti de daha fazla muhafaza eder. Evlenmeye gücü yetmeyen kimse ise oruç tutsun. Çünkü oruç insanın şehvetini kırar." Dinimiz insan tabiat ve yaratılışına uygun ilâhî bir dindir. İnsanın tabiî arzu ve isteklerinin normal ve meşru yollarla giderilmesini emretmiştir. Yaratılışları icabı erkekler kadınlara karşı, kadınlar da erkeklere karşı ilgi ve arzu duyarlar. Bu, gayet tabiî ve normaldir, hatta neslin devamı için zaruridir. Dinimiz insanın yaratılışında mevcut olan bu tabiî arzunun giderilmesi için evlenmeyi meşru kılmış, imkanı olanların evlenmesini emretmiştir. Bazen insan çeşitli sebeplerden dolayı evlenme imkanı bulamayabilir, ya da uzun müddet ailesinden uzak olabilir. Bu sebeple karşı cinse rağbeti artabilir. İşte Peygamber Efendimiz bu durumda insanın iffetini muhafaza etmesi için oruç tutmasını tavsiye etmiştir. Çünkü oruç şehevî arzuları kırar, gem vurur. Yukarıdaki hadis-i şerifte bu husus açıkça ifade edilmektedir. Oruç Nefsi Terbiye Eder Nefis, yaratılışı icabı kötülüğe meyyaldir, devamlı kötülüğü ister, insanı şerden şerre koşturur. Kur’an-ı Kerim’de Yusuf şöyle dediği belirtilir وَمَا اُبَرِّئُ نَفْسِى اِنَّ النَّفْسَ لاَمَّارَةٌ بِالسُّوءِ اِلاَّ مَا رَحِمَ رَبِّى اِنَّ رَبِّى غَفُورٌ رَحِيمٌ "Ben nefsimi temize çıkarmak istemem. Çünkü nefis olanca gücü ile kötülüğü emreder. Ancak Rabbimin merhamet ettiği müstesnadır. Şüphesiz ki Rabbim Gafurdur, Rahîmdir; çok affeden, çok merhamet edendir." 2 Oysa Yusuf Züleyha’nın hile ve tuzakları karşısında nefsine hakim olmuş, iffet timsali bir peygamberdir. O, böyle derse her zaman nefislerine mağlup olabilen diğer insanların durumlarını siz düşünün. İnsanı Güçlüklere Katlanmaya Alıştırır Oruç insanı güçlüklere katlanmaya ve meşakkatlere karşı tahammüle alıştırır. İnsanda sabır duygusunu geliştirir, onu olgunlaştırır. Bu sebeple Peygamber Efendimiz "Oruç sabrın yarısıdır." 3 buyurmuştur. Sabredenlere ise hesapsız mükafat verilecektir. Yüce Rabbimiz Zümer Sûresi’nin onuncu ayetinde اِنَّمَا يُوَفَّى الصَّابِرُونَ اَجْرَهُمْ بِغَيْرِ حِسَابٍ"Şüphesiz sabredenlere mükâfatları hesapsız olarak ödenecektir." buyuruyor. İnsan devamlı rahat, konfor ve bolluk içerisinde bulunamayabilir. Hayat aynı şekilde devam etmeyebilir. Talih aynı şekilde insanın yüzüne gülmeyebilir. Bu sebeple oruç, insana ileride karşılaşabileceği güçlük ve meşakkatlere karşı hazırlık eğitimi yaptırır. Ramazan ayının her zaman aynı mevsime gelmeyip bütün mevsimleri dolaşması, böylece senenin degişik ay ve mevsimlerinde oruç tutulması, insanı her mevsim şartlarında açlık ve susuzluğa alıştırır. Bu yönüyle oruç, bir sabır eğitimidir. Hayatta sabretmesini bilenler muratlarına ererler. Nimetin Kadrini Bildirir Denizdeki balıklar suyun kendileri için ne kadar önemli, hayatî bir nimet olduğunu suyun içerisinde iken anlayamazlar. Ancak sudan mahrum olunca anlarlar. Onun için şair "Ol mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler." der. Bunun gibi, insanlar da Allah’ın cömertçe vermiş olduğu sayısız nimetlerden ve güzelliklerden faydalanırlar, yerler, içerler. Fakat bunun yokluğunu ve sıkıntısını çekmedikleri için kadrini hakkıyla bilemezler, anlayamazlar. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de وَاَتَيكُمْ مِنْ كُلِّ مَا سَاَلْتُمُوهُ وَاِنْ تَعُدُّوا نِعْمَةَ اللهِ لاَ تُحْصُوهَا اِنَّ اْلاِنْسَانَ لَظَلُومٌ كَفَّارٌ "Allah istediğiniz her şeyden size verdi. Allah’ın nimetlerini saymaya kalkarsanız bitiremezsiniz. Şüphesiz ki insan, çok zalim ve çok nankördür."4 buyurulur. İşte bu sebeple Ramazan ayı boyunca aç ve susuz kalan insan, Allah’ın vermiş olduğu sayısız nimetlerin kadrini bilir, O’na şükreder. İnsanı Rûhen Yüceltir Aslında yüce Yaratıcının rızası için yapılan bütün ibadetler insanı rûhen yüceltir. İnsan yüce Allah’a ihlasla ibadet yapmaktan dolayı büyük zevk alır. Oruçlu kimse belirli zaman içerisinde de olsa yemekten, içmekten ve cinsî ilişkilerden uzak olduğu için Allah Teâlâ’nın Samediyyet sıfatıyle sıfatlanmış ve ilâhî ahlâkla ahlâklanmış olur. Böylece oruç insanı rûhen yüceltir, melekleştirir. Oruç sayesinde insandaki hayvanî duygular zayıflar, melekî duygular gelişir. Onun için "Nefis doyarsa uzuvlar acıkır, nefis aç kalırsa uzuvlar tok bulunur." denilmiştir. Fakirlere Karşı Yardım Duygusunu Geliştirir Tok acın halinden anlamaz. Acın halinden aç kalmış kimse anlar. Senenin on bir ayında her türlü nimetten yararlanabilen, istediklerini yeyip içen zenginler, bir ay belirli vakitler içerisinde de olsa aç kalmak suretiyle açlığın ne demek olduğunu anlarlar ve bunu devamlı tadan fakirlere yardım ellerini uzatırlar. Anlatıldığına göre Hz. Yusuf kıtlık yıllarında doyasıya yemek yemezmiş, kendisine " Mısır’ın hazineleri senin elinde olduğu halde niçin aç kalıyorsun?" denilince "Doyarsam açları unutmamdan korkuyorum" diye cevap vermiştir.5 Oruç sayesinde insanın merhamet duyguları kabarır. Yoksullara acır, merhamet eder, yardım eder. Hadis-i şeriflerde "İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez." 6 , "Sizler yerdekilere merhamet ediniz ki göktekiler de size merhamet etsin."7 buyurulmuştur. İnsanda merhamet hissi elemden doğar. Hastalanan kimse hastaların halini anlar, aç acın halinden anlar. Bu yönüyle oruç insanda acıma ve merhamet duygusunu geliştirir. Müslümanı Müslümanların dertleriyle ilgilenmeye sevkeder. Peygamber Efendimizin ifadesiyle "Müslümanların dertleriyle ilgilenmeyen onlardan değildir."8 Oruç Sağlık Yönünden de Faydalıdır Ömür boyunca devamlı çalışan hazım organları oruç sayesinde hiç değilse senede bir ay müddetle dinlenme imkanı bulur. Ayrıca tıp yetkililerinin ifade ettiğine göre belirli müddet içerisinde aç kalan organlar vücut için çok yararlı salgı salgılar. Zaten bir takım hastalıkların perhizle tedavi edildiği bilinmektedir. Bu ilmî gerçeği asırlar önce gören Yüce Peygamberimiz "Oruç tutunuz, sıhhat bulursunuz."9 buyurmuştur. Bir rivayette de "Çok yemek her türlü hastalığın aslı, perhiz ise devanın temelidir."10 buyurulmuştur. Ünlü divan şairi Nabi, bu gerçeği bir beytinde şöyle ifade eder Bî maraz ta ola cisminde tüvan Eyleme fevt-i siyam-ı Ramazan. Anlamı "Şayet güçlü, kuvvetli ve hastalıksız zinde bir vücuda sahip olmak istersen, Ramazanda oruç tutmayı ihmal etme." Tefekkür Duygusunu Geliştirir Oruç, insandaki tefekkür duygusunu geliştirir, zekasını parlatır, basiretini keskinleştirir. Resûlullah "Kimin midesi aç kalırsa fikri yücelir, kalbi/aklı anlayışlı olur."11 buyurmuştur. Lokman oğluna şöyle nasihat eder "Evladım! Mide dolunca düşünce ölür, hikmet dilsiz kalır, uzuvlar ibadeti terkeder. Münacatın lezzeti ve zikrin tesiri kendileriyle olan kalp safiyeti ve gönül inceliği yok olur."12 Allah’ın Rızasını Kazanmak Orucun bütün bu hikmetlerini belirttikten sonra şu hususun gözönünde bulundurulması gerekir. İbadetin ruhu ihlastır. İhlas ise ibadeti, şu ve bu faydalarından dolayı değil, yalnız Allah emrettiği için yapmaktır. İbadetlerden asıl maksat Allah’ın rızasını kazanmaktır. "Bana seni gerek seni" diyen Yunus Emre her amelin sadece Allah’ın rızasını kazanmak için yapılması gerektiğini belirtmiştir. Bu sebeple Müslüman gerek orucunu ve gerekse diğer ibadetlerini sadece Allah’ın rızasını kazanmak için yapmalıdır. Allah’ın rızası her şeyin üzerindedir. Konumuzu ünlü divan şairi Nabi’nin şu beytiyle noktalayalım Kulun vazifesi teslimdir, itaattir, Bana kulum dediği lütuftur, inayettir.15 1- Serap Akıncıoğlu’nun ramazan ayının ve orucun hikmetleri Başlıklı yazısı 2- Bakara, 183. 3- Yusuf, 53. 4- İbn Mâce, Sıyam, 44. 5- İbrahim, 34. 6- M. Ali es-Sabuni, Tefsiru ayati’l-ahkam, 1, 218. 7- Tirmizi, Birr, 16. 8- Tirmizi, Birr, 16. 9- et-Terğîb, II, 539. 10- et-Terğîb, II, 83. 11- et-Terğîb, II, 108. 12- et-Terğîb, II, 108. 14- et-Terğîb, II, 108. 15- Diyanet Aylık Dergi Sayı 119 ramazan vaazları, ramazanı uğurlarken vaaz Forum Duası Copyright © 2007-2021
Kayıtsız Üye Arkadaşlar islam dinimizde zekat ve sadaka ile ilgili kısa hadisler hakkında bilgiler paylaşır mısınızCevap zekat ve sadaka ile ilgili kısa hadisler Fetva Meclisi Zekat ve sadaka ile ilgili hadisler Kim malının zekâtını sevab umarak verirse, ona sevap verilir Kim de zekâtını vermezse biz zekâtı ve malın yarısını cezâlı olarak, zorla alırız Bu, Rabbimizin kesin kararlarından biridir Al-i Muhammede ondan bir hak yoktur Hz Abbâs radıyallâhu anhüm , Resülullah aleyhissalâtu vesselâma hayırda acele etmek maksadıyla daha senesi dolmadan, erken vakitte zekâtın verilmesi husüsunda sormuştu Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bu hususta ona müsâade etti Resulullah sav buyurdular ki "İslam’da ne zekatı ayağa getirme, ne zekat için uzağa gitme, ne de şiğar mehre bedel nikahlama vardır." Hz. Peygamber sav buyurdular ki "Sizi ticari olmayan atın ve kölenin zekatından affettim, öyle ise gümüş paralannızın zekatını verin. Bunun her kırk dirhemine bir dirhem vereceksiniz. Ancak yüz doksan dirheme zekat düşmez, ikiyüz dirheme ulaştı mı beş dirhem verilecektir." Sen, Ehlikitap olan bir topluma gidiyorsun. Onları davet edeceğin ilk şey, Allah’a bilip anladıklarında, Allahın günde beş vakit namazı farz kıldığını kabul edip uygulamaya başladıklarında, Allahın, onlara, mallarından, zenginlerden alınıp, fakirlere verilecek olan zekâtı farz kıldığını alırken, halkın gözünde kıymetli olan mallarından uzak uğrayanın bedduasından da kaçın. Çünkü, onun bedduası ile Allah arasında hiçbir perde yoktur Kıyamet gününde, fakirlerden dolayı zenginlerin vay hâline! Çünkü onlar şöyle diyeceklerEy Rabbimiz! Bu zenginler bize haksızlık ettiler. Senin, bizim için onlara farz kıldığın hakkımızı teâlâ da şöyle diyecektir İzzetim ve Celâlim hakkı için, sizi yaklaştıracağım, onları uzaklaştıracağım Gerçek fakir, bir veya iki lokma, ya da bir veya iki hurma ile baştan savulan değildir, asıl fakir, ihtiyacını giderecek bir şey bulamayan, kendisine sadaka verilmesinin zarureti bilinmeyen ve kalkıp insanlardan da dilenmeyen kimsedir Allah Resûlü bize fitre sadakasını zekât âyeti inmeden önce emretmiştir. Zekât emri geldikten sonra, onu vermemizi bize ne emretti, ne de yasakladı. Ama biz gene de veriyorduk Sadaka, Rabbin öfkesini söndürür ve kötü ölüme engel olur Kulların sabaha kavuştuğu hiçbir gün yoktur ki, iki melek inip, biriAllahım Allah için veren kimsenin verdiği malın yerine daha iyisini ver! Öbürü Allahım Vermeyip, elinde tutanın malına telef ver demesinler Bir müslüman, sevabını Allahtan umarak çoluk çocuğuna bir harcama yaparsa, bu onun için bir sadaka olur Yarım hurma ile de olsa ateşten korunun. Bunu da bulamazsanız, gönül alıcı güzel sözler söyleyin Allah için vermekle mal affeden kulunun şerefini daha da için tevazu göstereni, Allah daha da yükseltir Yüksek el, alçak elden daha hayırlıdır. Bakmaya yükümlü olandan başla. En hayırlı yardım, ihtiyaç dışındakinden iffetli davranmak isterse, Allah onu iffetli insanlardan bir şey beklemezse, Allah onu kimseye muhtaç etmez Veren el, en yüksek eldir. Bakmakla yükümlü olduklarından başla Annen, baban, kız kardeşin, erkek kardeşin, sonra sırasıyla öbür zekat ve sadaka ile ilgili kısa hadisler fadimenur zekat ve sadaka ile ilgili ayetler Bakara / 110 Namazı kılın, zekâtı verin, önceden kendiniz için yaptığınız her iyiliği Allah’ın katında bulacaksınız Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızı noksansız görür Bakara / 254 Ey iman edenler! Kendisinde artık alış-veriş, dostluk ve kayırma bulunmayan gün kıyamet gelmeden önce, size verdiğimiz rızıktan hayır yolunda harcayın Gerçekleri inkâr edenler elbette zalimlerdir Bakara / 267 Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve rızık olarak yerden size çıkardıklarımızdan hayra harcayın Size verilse, gözünüzü yummadan alamayacağınız kötü malı, hayır diye vermeye kalkışmayın Biliniz ki Allah zengindir, övgüye lâyıktır Rum / 39 İnsanların mallarında artış olsun diye verdiğiniz herhangi bir faiz, Allah katında artmaz Allah’ın rızasını isteyerek verdiğiniz zekâta gelince, işte zekât veren o kimseler, evet onlar sevaplarını ve mallarını kat kat arttıranlardır Tevbe / 60 Sadakalar zekâtlar Allah’tan bir farz olarak ancak, yoksullara, düşkünlere, zekât toplayan memurlara, gönülleri İslâm’a ısındırılacak olanlara, hürriyetlerini satın almaya çalışan kölelere, borçlulara, Allah yolunda çalışıp cihad edenlere, yolcuya mahsustur Allah pek iyi bilendir, hikmet sahibidir Tevbe / 79-80 Sadakalar hususunda, müminlerden gönüllü verenleri ve güçlerinin yettiğinden başkasını bulamayanları çekiştirip onlarla alay edenler var ya, Allah işte onları maskaraya çevirmiştir Ve onlar için elem verici azap vardır Ey Muhammed! Onlar için ister af dile, ister dileme; onlar için yetmiş kez af dilesen de Allah onları asla affetmeyecek Bu, onların Allah ve Resûlünü inkâr etmelerinden ötürüdür Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez. Cevap zekat ve sadaka ile ilgili kısa hadisler mehmeter Bir konuyu Ayet ve Hadislerle desteklediğimiz zaman daha güzel oluyor. Kayıtsız Üye hepsi çok uzun yazamıyom biraz daha kısa yasaydınıs bari Kayıtsız Üye gerçekten çok işime yaradı teşekkür ederim Allah razı olsun Kayıtsız Üye Valla odevim vardi çok isime yaradi Buse kaltar Gerçekler çok güzel hadisler Allah razı olsun zekat ile ilgili hadisler, zekatla ilgili hadisler, zekat ile ilgili kısa hadislerBu kategoride yer alan Ruh hali nedir kısaca başlıklı yazımızı da okumanızı tavsiye ederiz.
zekat ile ilgili vaaz Kayıtsız Üye zekatla ilgili vaaz,zekat hakkında vaaz, zekat vermek ile ilgili vaaz eklermisinizCevap zekat ile ilgili vaaz Hayat… İslam’ın beş temel esasından biride Zekattır. Zekat Müslüman, hür, akıllı ve buluğ çağına ermiş kişiler için farzdır. Zekat verecek kimsenin, temel ihtiyaçlarından ve borçlarından başka nisab miktarı veya daha fazla bir mala sahip olması gerekir. Ayrıca zekatı verilmesi gereken mal, gerçekten veya hüküm bakımından artıcı bulunmalıdır. Zekat verilecek mal kişinin elinde tam bir mülkiyete haiz olmalıdır. Yine bir maldan zekat verilebilmesi için üzerinden tam bir yıl geçmiş bulunmalıdır. Bir yıldan kasıt ise zekat verilecek malın üzerinden bir kamerî senenin geçmesidir. Vaazımızın bu kısmında dersimize başlarken yapmış olduğumuz giriş cümlesinde kısa olarak değindiğimiz konuları fıkhi boyutlarıyla ele alalım. Zekat verecek olanlarla ilgili genel prensipler şunlardır -Zekat verecek şahıs Müslüman, akıllı ve baliğ, hür olmalıdır. Bu sebeple Müslüman, akıllı olmayan, baliğe ulaşmayan ve hür olmayanlar zekat vermeye mükellef değillerdir. -Zekat verecek şahıs zekat vereceği zaman niyet etmelidir. Zekatı fakire verirken veya zekat için bir mal ayırırken bunun zekat olduğunu kalp ile niyet etmek gerekir. Dil ile söylenmesi gerekmez. Niyet edilmeden zekata konu olan mal verilirse ve bu mal fakirin elinde ise niyet edildiği zaman o niyette geçerlidir. Ancak niyet edilmeden verilen zekat malı harcarmış ise artık o sadaka hükmüne tabi olur ki, bu durumda zekatın yeniden verilmesi gerekir. Zekatını dağıtmak üzere birini görevlendiren veya zekatını dağıtılması için hayır kurumlarına veren kişi görevlendirdiği kişiye veya dağıtılmak üzere hayır kurumuna verdiği anda yine niyet etmesi gerekir. Sadaka dağıttıktan sonra bu benim zekatım olsun diye niyet edenin yine niyeti geçerli değildir. Niyet zekat malına yapılmalıdır. -Zekat verecek kimse temel ihtiyaçlarından ve borçlarından başka nisap miktarı veya daha fazla bir mala sahip bulunmalıdır. Nisap miktarına malik olmayan bir kişi zekat vermekle yükümlü değildir. Zekat mali bir ibadettir. Böyle olması sebebiyle zekat verilecek olan malda bazı şartlar aranmaktadır. Bu şartlar şunlardır. -Zekat verilecek olan mala tam malik sahip olunmalıdır. Yani malın, hem kendisinin hem de menfaatlerinin, sahibinin tasarruf salâhiyet ve kudreti altında bulunmalıdır. Tam mülk olma şartının zekâta tâbi mallarda aranmasının başlıca sonuçları şunlardır sahibi olmayan mallar zekâta tâbi değildir. Buna göre halkın yararına sunulan, herkesin istifade ettiği mallar, devletin zekât, vergi ve başka gelirlerinden elde ettiği mallar belirli bir mâliki olmadığı için, zekâta tâbi değildir. Bu mallar bütün topluma aittir ve onlardan bir kısmı da fakirdir. yetim ve kimsesizlerin doyurulması, okutulması, cami, mescid, yol, köprü yapımı gibi amaçlarla hayır kuruluşlarına vakfedilen mallar zekâta tâbi değildir. Ancak oğluna, ailesine veya falanın oğullarına gibi belirli bir kişi veya kişilere yapılan vakıflar böyle değildir. Böyle vakfedilen mallar zekâta tâbidir. Çünkü bu durumda vakfedilen malın mülkiyeti vakfedenden vakfedilene geçmekte ve onda sürekli kalmaktadır. gasp, rüşvet, faiz gibi haram yollarla kazanılan -haram mal- zekâta tâbi değildir. Çünkü âlimler haram malı, elinde bulunduranın mülkünü kabul etmemişler, onda tasarrufu yasaklamışlardır. Tam malik olma ile ilgili bilinmesi gereken birkaç husus vardır. Kişi mülkiyetinde olmayan maldan zekat vermez. Elinin altında olmayan veya eline geçmesi mümkün olmayan bir malda zekat yoktur. Borçlu olan bir kişi borcuna karşılık gelecek olan maldan zekatını vermez. Borcunu düşer kalan mal nisap miktarına ulaşırsa borcuna karşılık olan maldan değil kalanından zekat verir. Akit yapılarak satın alınmış olan ve ele henüz geçmemiş olan bir malda ise zekat vardır. Çünkü elinde olmasa bile satın alınmıştır. Alacağı olanlar ise; alacaklı olduğu kişinin borcunu ödemesi kuvvetli ise, oda elde bulunan bir mal gibi kabul edilip zekatı verilir. Ancak zekat nisabının 1/5’ni tahsil etmedikçe zekatını ödemez. Tahsil edildiği anda zekat ödenir. Alacaklının alacağı malın geri ödenmesi kuvvetli değil ise alacağı olduğu malın nisap miktarı kadarı eline geçtiğinde o malın zekatını verir. – Bir kimse, hem kendi ihtiyacını ve hem de geçimleri kendi üzerine olan kimselerin ihtiyaçlarını karşılayan ve temel ihtiyaçlar adını alan şeylerden zekat vermez. Oturulan evler, evlerin lüzumlu eşyaları, giyinip kuşanmaya ait elbiseler, binek hayvanları, bir aylık veya bir yıllık yiyecek ve içecek şeyler, ilim sahiplerinin birer ciltten veya takımdan ibaret kitapları, sanatçıların birer takım aletleri temel ihtiyaçlardan sayılır. İşte bunlar nisap ölçüsüne girmezler. Yapmış olduğumuz izahat ışığında şu hususu ifade edebiliriz, zekata konu olan mal mükellefin kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu kimselerin temel ihtiyaç maddelerinin havâic-i asliyye dışında olmalıdır. Farklı kesimlerin farklı temel ihtiyaçlara sahip olacağı kaçınılmazdır. Bu sebeple herkes için kesin temel ihtiyaç şudur deme imkanı yoktur. Bu sebeple temel ihtiyaçlardan kasıt kişinin hayatını korumak ve insan onuruna yakışır bir şekilde sürdürmek için muhtaç olduğu şeylerdir. Bir kimsenin yeme, içme, barınma, sağlık, iş ve meslek edinme, seyahat, dinlenme ve eğitim gibi tabii ve temel ihtiyaçlarını içinde yaşadığı toplumun genel iktisadî seviyesine göre lüks ve aşırı sayılmayacak ölçüde gidermesi temel ihtiyaçlar olarak değerlendirilmelidir. -Zekat olarak verilecek malın artıcı özelliğinin olması gerekir. Artıcı olmaktan kasıt hakiki veya hükmü artıcı olmasıdır. Hakiki artma; koyun, sığır, deve gibi yani hakiki olarak artışı olan ürüme ile artan mallardır. Aynı şekilde toprak ürünleri ve ticaret malları da hakiki artıcı özelliği olan mallardır. Para, altın sizin kastettiğiniz araba, yat, yazlık bir ev ise hükmü artışa sahip olan mallardır. Yani bunlarda görünüş itibariyle artma olmasa bile ticari meta olarak kullanıldığı zaman artma meydana gelmektedir. Böyle bir artışa hükmü artış denmektedir. Beş sınıf mal vardır ki, zekâta tâbidir. Bunlar; para altın, gümüş vb., ticaret malları, toprak ürünleri, hayvanlar, define ve madenler. Bu mallar incelendiğinde hepsinin nâmî artıcı vasıfta oldukları görülür. -Zekat olarak verilecek malın ayrıca nisap miktarında olması gerekir. Nisap, Zengin olmanın asgari sınırı veya asgari zenginlik ölçüsüdür. Gümüşte nisab miktarı 200 dirhem, altında 20 miskal, hayvanlarda 5 deve, 30 sığır, 40 koyun, toprak ürünlerinde ise cumhura göre 5 vesktir =buğdayda 653 kg.. Ebû Hanîfe’ye göre ise toprak ürünlerinin azı da çoğu da zekâta tâbidir. Toprak ürünlerinin zekâtında nisap aranmaz. Zekat verilecek malda aranan bir diğer şart yıllanmadır. Yani o malın üzerinden bir kamerî yılın geçmiş olmasıdır. Buna "havelânü’l-havl" denmektedir. Altın ve gümüş para, ticaret malları ve hayvanlarda zekâtın farz olması için malın üzerinden bir kameri yılın geçmesi gerekir. Toprak mahsullerinden ödenecek olan Zekat hasadın yapılması iledir. Madenlerin ve definelerin zekâtı ise elde edildikleri zaman ödenir. Yıllanma ile ilgili bilinmesi gereken bir husus ise şudur. Malın hem sene başında hem de sene sonunda nisaba ulaşması gerekir. Bir kimse sene başında nisab miktarına ulaşan bir mala sahip olsa, bu mal sene içinde nisabın altına düşse, hatta tamamen tüketilse, fakat sene sonunda yine nisab miktarına ulaşsa, sene sonu hesabıyla zekâta tâbi olur. Bu Hanefi mezhebine göredir. Şafii ve Hanbeli mezhebine göre nisabın bütün sene boyunca bulunması gerekir. Bir mal sene içinde nisabın altına düşerse, ona zekât vâcip zekat ile ilgili vaaz Hayat… Vaazımızın bu kısmında zekat verilecek mallar nelerdir ve hangi maldan ne kadar zekat verilmelidir sorusunun cevabını verelim. Altın ve Gümüş Altın 80,18 grama, gümüş ise grama ulaştığında kendilerinden 1/40 % 2,5 zekat verilir. Bu gramlar ve daha üzerinde bulunan altın ve gümüş zekata tabidir. Hanefi mezhebine göre kadının takmış olduğu süs eşyaları da bu gramlara ulaşırsa kendisinden zekat verilmek gerekir. Diğer mezheplere göre zekat verilmez. Para Para altına nispetledir. Yani 80,18 gram altına eş değer ve daha üzerinde parası olanlar 1/40 % 2,5 zekat verirler. Ticaret Malı Ticarete konu olan her mal, şartları tahakkuk edince zekâta tâbi olur. Bunları sayı ile sınırlamak mümkün değildir. Her çeşit giyim eşyası, gıda maddeleri, inşaat malzemeleri ticaret niyeti ile elde bulundurulursa o ticaret malıdır ve zekâta tâbidir. Tüccar sene sonunda sahip olduğu mallarının değerini hesaplar, buna mevcut parasını ve alacaklarını ilâve eder. Bulduğu toplam değerin 1/40’ını % zekât olarak verir. Ticaret mallarının zekâtı Hanefîler’e göre mal olarak verilebileceği gibi bu malın tutarı para olarak da ödenebilir. Şâfiîler’e göre, hangi mal zekâta tâbi ise zekâtın o maldan çıkarılıp verilmesi gerekir. Ticaret malında dikkat edilmesi gereken bir husus, Hanefîler’e göre ticaret mallarının zekâtı hesap edilirken borçlar çıkarılır. Şâfiîler’e göre ise borç zekâtı etkilemez. Kişi bir kameri yıl sonunda kişi elinde bulunan malları, parasını ve alacaklarını toplar, borç ve giderlerini çıkarır kalan maldan zekat verir. Toprak Ürünleri Toprak mahsullerinden verilen zekata öşür denmektedir. Öşür arazisi, yağmur veya ırmak suları ile sulanır ise, ürün elde etmek için herhangi bir harcama yapılmaz ise o zaman 1/10 nispetinde öşür verilir. Eğer öşür arazisine harcama yapılarak mahsul alınıyor ise o zaman 1/20 nispetinde öşür verilir. Hayvanlar Küçük Baş İster koyun ister keçi, isterse ikisinin karışımı olsun 40’tan 120’ye “1” koyun, 121’den 200’e “2” 200 koyundan sonra her yüz koyun için bir koyun eklenerek zekat verilir. Büyük Baş İster sığır, ister manda, isterse ikisinin karışımı olsun 30 sığırdan 40 sığıra kadar, zekât olarak iki yaşına basmış erkek veya dişi bir buzağı verilir. 40 sığırdan 60 sığıra kadar, üç yaşına girmiş erkek veya dişi bir dana verilir. Tam 60 sığır olunca, birer yaşını bitirmiş iki buzağı verilir. Sonra her otuz sığırda bir buzağı ve her 40 sığırda bir dana verilmek suretiyle hesap edilir. Kira Geliri Din İşleri Yüksek Kurulunun belirtmiş olduğu görüşe göre, kira gelirlerinden %2,5 oranında zekat verilmelidir. Düzenli Gelir Maaş ücretleri ve serbest kazançları düzenli gelir olarak adlandırabiliriz. Böyle geliri olan kimselerin aslî ve temel giderlerini, bu amaçlı tasarruf ve borçlarını düştükten sonra, arta kalan gelir yıl sonu itibariyle toplandığında nisab miktarına ulaşıyorsa, yılın tamamlanmasını beklemeden aylık gelirinden düzenli olarak % oranında zekât vermesidir. Aslî ve temel giderler, yukarıda izah edilen havâic-i asliyye çerçevesine giren hususlardır. Hisse Senedi Hisse senedinin zekatını şirketler verebileceği gibi, senet sahibi de verebilir. Hisse senetleri, türleri ne olursa olsun, sermaye piyasalarında alınıp satılmak ve bu surette ticareti yapılmak amacıyla alınmış ise, zekat verilme tarihindeki sermaye piyasasındaki değeri üzerinden % oranında zekâta tâbi dir Zekatın ödenme zamanı, ödenme şekli ve ödenecek yerler ise şunlardır. Ramazan ayında ödemek adet haline getirilmiş olsa da, zekâtın ödenmesi için tayin edilmiş bir gün veya ay yoktur. Asıl olan, vücûb şartları gerçekleşince zekâtın ödenmesidir. Zekat verecek olan şahıslarla ve verilecek olan malla ilgili genel prensipler oluştuğu zaman zekat hemen verilmelidir. Geciktirilmesinde ihtiyaç sahipleri için sıkıntılar vardır. Zekatın ödenme şekli ise, zekata konu olan malın kendisinden zekat verilebileceği gibi, kıymetleri üzerinden de verilebilir. Kıymetinin verilmesi fakirler açısından daha uygundur. Çünkü her fakirin ihtiyacı ayrıdır. Ayrıca her bir fakirin ihtiyaç olarak duyduğu ürünlerin oranları dahi aynı değildir. Bu sebeple fakirlere kıymetleri verilir ise, onlar kendi ihtiyaçlarını kendileri karşılayabileceklerdir. Bununla birlikte zekat verecek olan bir kardeşimiz zekata tabi olan malı dağıtırsa buda zekat vermiş anlamına gelmektedir. Zekatın ödenme yerleri Kur’an tarafından tespit edilmiştir. Tevbe süresi 60. ayette şöyle buyrulmaktadır. “Sadakalar zekatlar, Allah’tan bir farz olarak ancak fakirler, düşkünler, zekât toplayan memurlar, kalpleri İslam’a ısındırılacak olanlarla özgürlüğüne kavuşturulacak köleler, borçlular, Allah yolunda cihad edenler ve yolda kalmış yolcular içindir. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” Bu ayetten çıkarılan hükümler ışığında zekat şu kimselere verilir. ve Miskinler İhtiyacından fazla olarak nisap miktarı bir mala sahip olmayan kimseye fakir, Hiç bir şeye sahib olmayıp yemesi ve giymesi için dilenmeye muhtaç olan yoksula miskin denir. Zekat toplayan memurlardır Kulub Kalpleri kazanılmak, İslâm’a ısındırılmak veya kötülüklerinden emin olunmak istenen yahut Müslümanlara faydalı olacakları umulan kişilerdir. Kölelerin kölelikten kurtulması için zekat verilebilir. Borçludan maksat, borcundan fazla nisap miktarı mala sahip olmayan veya kendisinin de başkasında malı varsa da, alması mümkün olmayan kimsedir. 6. Fi-Sebillah Bundan maksat, Allah Teâlâ’nın rızâsına uygun ve O’na yaklaşmak amacıyla yapılan her türlü hayırlı işte çalışan ve İslâm’ı yüceltmek uğruna bilfiil cihadda sıcak harp bulunan kimselerdir. Bundan maksat yolcu, yola çıkmış ve bir süredir yolda olan kimse demektir. Zekat verilmeyecek olan kimseler ise şunlardır. Kişi ana-babasına, eş ve çocuklarına, torunlarına, dede ve ninesine zekat veremez. Yine Müslüman olmayanlara, zenginlere, Peygamber Efendimizin neslinden gelen yakınlarına zekat verilmez. Zekat verilirken fakirin rencide edilmemesine, onurun zedelenmemesine dikkat edilmelidir. Ayrıca önce yakın akrabalardan başlamak üzere, mahalle, köy, ilçe, şehir ve ülke sıralaması yapılmalıdır. Yüce Rabbim bizleri zekat vereceklerden eylesin. Vereceğimiz zekatların kabul olunmasını Yüce Rabbimden temenni ediyorum. Allah’a emanet olun.[1] alıntı
ZEKAT İBADETİ VE SOSYAL YARDIMLAŞMA[1] Sözlükte artma, çoğalma, temizlik, bereket, iyi hal ve övgü gibi anlamlara gelen zekat, dînî bir terim olarak, belirli bir malın bir kısmının Allâh rızası için muayyen kişilere verilmesi demektir. İslâm’ın beş temel esasından biri olan zekat, hicretin ikinci yılında Medîne’de farz kılınmıştır. Akıllı, ergenlik çağına ulaşmış ve hür Müslüman, temel ihtiyaçlarından fazla olarak nisap miktarı artma özelliği taşıyan mala sahip ve bu malını elde etmesinin üzerinden bir yıl geçmiş ise, zekat ile mükelleftir. Yüce Allah, أقيموا الصلاة وآتوا الزكاة “Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin...” Bakara, 2/43,[2] Peygamberimiz ise, بني الإسلام علي خمس شهادة أن لا آله الا الله وأن محمدا رسول الله وإقام الصلاة و إيتاء الزكاة و الحج و صوم رمضان “İslâm beş esas üzerine kurulmuştur. Allâh’tan başka ilah bulunmadığına, Muhammed’in Allâh’ın Resulü olduğuna şahadet etmek, namaz kılmak, zekat vermek, haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak” buyurmuştur. [3] Namaz, oruç gibi bedenî ibadetler, Allâh’ın ihsan ettiği hayat ve sıhhat gibi nimetlerin şükrü; zekat ve sadaka-i fıtır gibi mali ibadetler ise mal nimetinin şükrüdür. Zekatın Önemi Zekat, Kur'ân ve hadislerde çok defa namazla birlikte zikredilmektedir. Bu da, zekatın dinimizdeki yerini ve namaz ile zekat arasındaki kuvvetli bağı göstermektedir. Kişinin Müslümanlığı ancak bu iki farzı yerine getirmekle olgunluğa erişir. Nitekim Yüce Allâh, hidayete ermenin ve ahirette müjdelenen mükafata nail olmanın namaz ve zekatla olacağına işaret etmiş, Kur'ân-ı Kerim’in, namazı kılan, zekatı veren ve ahirete kesin olarak inanan müminlere müjde ve hidayet rehberi olduğunu haber vererek bu ibadetin önemini ortaya koymuştur Neml 27/2-3. Zekat vermek, "muttakî" ve "muhsin" müminlerin vasıflarındandır. Kur'ân-ı Kerim’de kurtuluşa erecek müminlerin özellikleri sayılırken; والذين هم للزكاة فاعلون “Onlar zekat verecek hale gelmek için çalışan kimselerdir" buyurulmaktadır Mü’minun 23/1-4. Müminlerin vasıflarına işaret eden diğer bir ayette ise, إنما وليكم الله ورسوله والذين آمنوا الذين يقيمون الصلاَة ويؤتون الزكاة “Sizin dostunuz ancak Allâh, Onun elçisi, namazını dosdoğru kılan, zekatını veren mümin kimselerdir...” buyurulmaktadır Maide 5/55. Buna karşılık Kur'ân’da müşriklerin vasıflarından birinin, zekat vermemek olduğu haber verilmektedir .وويل للمشركين. الذين لا يؤتون الزكاة وهم بالآخرة هم كافرو “Yazıklar olsun o müşriklere ki, onlar zekat vermezler ve ahireti de inkar ederler.” Fussilet 41/6-7. Zekat, geçici olan malı, kalıcı yapmanın en güzel yoludur. Kişinin dünyada elde ettiği malların tamamı, ya harcanıp yok olacak veya mirasçılarına kalacaktır. Yalnız, Allâh yolunda harcadıkları zayi olmayacak; bu dünyada kalmayıp ebedî olacaktır. Nitekim Sevgili Peygamberimiz, يقول ابن آدم مالي مالي قال وهل لك من مالك إلا ما أكلت فأفنيت، أو لبست فأبليت، أو تصدقت فأمضيت “İnsanoğlu malım, malım’ der durur. Halbuki senin malın; sadece yiyip tükettiğin veya giyip eskittiğin, ya da sadaka olarak verip kalıcı yaptığındır” buyurmuştur.[4] Bu sebeple Kur'ân’da, آمنوا بالله ورسوله وأنفقوا مما جعلكم مستخلفين فيه فالذين آمنوا منكم وأنفقوا لهم أجر كبير “Allâh’a ve Resulüne iman edin ve sizi üzerinde tasarrufa yetkili kıldığı maldan, Allâh yolunda harcayın. İçinizden iman edip de Allâh yolunda harcayanlar var ya onlar için büyük bir mükafat vardır” buyurulmaktadır Hadîd 57/7. Hz. Peygamber, muhtaçlara yardım etmenin mükafatının büyüklüğünü haber verdiği bir hadislerinde, ما تصدق أحد بصدقة من طيب، ولا يقبل اللَّه إلا الطيب، إلا أخذها الرحمن بيمينه وإن كانت تمرة. فتربوا في كف الرحمن حتى تكون أعظم من الجبل. ويربيها له كما يربي أحدكم فلوه أو فصيله “Bir kişi temiz helal olan malından sadaka verirse -Allah sadece temizi kabul eder- bir tek hurma bile olsa Rahman onu sağ eline alır ve sizin bir buzağıyı veya tayı büyüttüğünüz gibi onu, dağdan daha büyük oluncaya kadar büyütür” buyurmaktadır.[5] Başka bir hadisinde de, fakirlere yardım elini uzatmanın Allâh’ın rızasına vesile olacağını haber vererek, إِن الصدقَةَ لتطفيء غضب الرب وتدفع ميتَةَ السوء “Sadaka Rabbin öfkesini söndürür ve kötü ölümü bertaraf eder” buyurmuştur[6]. Zekatın Ahlaki Yönü Zekatın ibadet manasının yanında, yüce insanî hedefleri, üstün ahlâkî değerleri ve iktisadî gayeleri vardır. Kur'ân-ı Kerim’de خذ من أموالهم صدقة تطهرهم و تزكيهم بها و صل عليهم إن صلاتك سكن لهم والله سميع عليم “Onların mallarından, kendilerini temizleyeceğin, arıtıp yücelteceğin bir sadaka al ve onlar için dua et; çünkü senin duan onlara huzur verir. Allah işitendir, bilendir” buyrulmaktadır Tevbe, 9/103. Ayette geçen temizliğin, bireysel arınma, toplumsal arınma ve malın temizlenmesi şeklinde üç boyutu vardır. Zekat kişinin, cimrilik, bencillik gibi kötü huylardan arınmasına vesile olur. Cimrilik, kişinin sahip olduklarından yalnız kendisi yararlanıp başkalarına hiç kaptırmama duygusudur. Kişi bu duygunun esiri olması halinde, yalnız kendini düşünür, bütün değerlerini bu duygulara kurban edebilir. Cimrilikle hırsın birleşmesi ise büyük bir felakettir. Sevgili Peygamberimiz, إياكم والشحَّ؛ فإِنما هلك من كان قبلكم بالشح أمرهم بالبخل فبخلوا، وأمرهم بالقطيعة فقطعوا، وأمرهم بالفجور ففجروا “Nefsin hırs ve cimriliğinden sakının. Çünkü sizden öncekiler hırs ve cimrilikleri sebebiyle helak olmuşlardır. Bu duyguları kendilerine emrettiği için, cimri kesilmişler, akrabalık bağlarını kesmişler ve bozgunculuk çıkarmışlardır”[7] buyurmuştur. Benzer bir hadiste, اتقوا الظلم. فإن الظلم ظلمات يوم القيامة. واتقوا الشح فإن الشح أهلك من كان قبلكم. حملهم على أن سفكوا دماءهم واستحلوا محارمهم “Zulümden sakının. Çünkü zulüm kıyamet günü karanlıklar olacaktır. Nefsin hırs ve cimriliğinden sakının. Çünkü sizden öncekiler hırs ve cimrilikleri sebebiyle helak olmuşlardır. Bu duyguları kendilerini kan dökmeye ve haramlarını helal kılmaya sevk etmiştir” buyurmuştur. [8] Bunun için Hz. Peygamber, cimriliğin imandan uzak olduğuna ve bir müminde cimriliğin olamayacağına işaret ederek, لا يجتمع الشح والإيمان في جوف عبد “İman ile cimrilik kulun kalbinde birleşmez” buyurmuş[9] ve kendisi de cimrilikten Allâh’a sığınmıştır[10]. Kur'ân-ı Kerim’de de, ويؤثرون على أنفسهم ولو كان بهم خصاصة ومن يوق شح نفسه فأولئك هم المفلحون “… Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” buyurulmaktadır Haşr 59/9. Zekat ise, fertleri maddeye karşı aşırı düşkünlükten koruyan, cimrilikten arındıran bir ibadettir. Nitekim Rasülullah Efendimiz, بريء من الشح من أدى الزكاة وقرى الضيف وأعطى في النائبة “Zekatı veren, misafiri ağırlayan ve sıkıntı zamanında veren nefsinin cimriliğinden kurtulmuştur” buyurmuştur.[11] Zekat ve Sosyal Bünye Zekat kişisel arınmaya vesile olmasının yanında, toplumsal arınmaya, sosyal bünyenin sağlıklı bir şekilde gelişmesine de hizmet eder. Toplum varlığının sağlıklı bir şekilde sürdürülebilmesi için, toplumsal denge ve barışın bir şekilde sağlanması; toplumu oluşturan bireyler arasında gerilime yol açabilecek etkenlerin giderilmesi gerekir. Bir toplumda zengin ve fakirlerin bulunması doğal olmakla birlikte, bunların birbirlerinin haklarını gözetmemesi ve bu durumun toplumda gerilim ve gerginlik sebebi olması doğal kabul edilemez. Bunun için, zengin ile fakir arasındaki ekonomik düzey farkının uçuruma dönüşmemesi, ayrıca gerilimin alınarak, kutuplaşma ve düşmanlık oluşmasının engellenmesi gerekir. Bu noktada zekatın son derece etkili olacağı açıktır. Ancak ihtiyaçlar içinde kıvranan fakirin, ekonomik düzeyi yüksek kişileri, kendi dert ve sıkıntılarıyla ilgilenmeden refah içinde, zevk ve eğlenceyle hayatlarını geçirdiklerini görmesi, onları kıskanmasına yol açabilir. Bunun daha ileri boyutları ise, kin ve düşmanlığa kadar uzanabilir. Bu sebeple İslâm dini, servetin toplumun bir kesiminin elinde dolaşan bir saltanat olmasını istememektedir. Haşr suresinde ما أفاء الله علَى رسوله من أهلِ القرى فلله وللرسولِ ولذي القربى واليتامى والمساكين وابن السبيل كي لا يكون دولة بين الأغنياء منكم وما آتاكم الرسول فخذوه وما نهاكم عنه فانتهوا واتقوا الله إن الله شديد العقاب “Allâh’ın, memleketlerin ahalisinden savaşılmaksızın peygamberine kazandırdığı mallar; Allâh’a, peygambere, onun yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. O mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir servet ve güç haline gelmesin diye Allâh böyle hükmetmiştir. Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. Allâh’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allâh’ın azabı çetindir” buyurulmaktadır Haşr 59/7. Bu bağlamda zekat, serveti sadece zenginlerin ellerindeki bir güç olmaktan çıkarıp fakir ve muhtaçların da istifadesine sunmakta; zengin ile fakir arasında bir köprü oluşturmaktadır. Böyle olunca da, İslâm’daki sosyal dayanışmada önemli bir rol üstlenmektedir. İhtiyaç sahipleri, fakirler, miskinler, borçlular, yolda kalmışlar zekat vasıtasıyla gözetilmekte, adeta onlara sosyal güvenlik sağlanmaktadır. Bu ise, toplumun fakir kesimini kıskançlık ve kinden korumakta, sermaye düşmanlığını ortadan kaldırmaktadır. Zekatın sermaye düşmanlığını ortadan kaldıracağına, cimrilik, kıskançlık, kin gibi hastalıkların çözümü olduğuna işaret etmektedir. Bu bakımdan namazın bireysel ahlâkı, zekatın ise toplumsal ahlakı gerçekleştirmeye yönelik olduğu söylenebilir. Diğer taraftan zekat, servetin atıl bekletilmeyip, iktisadî hayata katılmasını teşvik eder. İslâm, servetin toplumun istifadesinden çekilerek atıl bir hale getirilmesini hoş karşılamaz. Kur'ân-ı Kerim’de, والَذِين يكنزون الذهب والفضةَ ولا ينفقونها في سبيل الله فبشرهم بعذاب أليم. يوم يحمى عليها في نار جهنم فتكوى بها جباههم وجنوبهم وظهورهم هـذا ما كنزتم لأَنفسكم فذوقوا ما كنتم تكنزون “…Altın ve gümüşü biriktirip gizleyerek onları Allâh yolunda harcamayanları elem dolu bir azapla müjdele. O gün, biriktirdikleri Cehennem ateşinde kızdırılacak ve alınları, böğürleri, sırtları bunlarla dağlanacak, İşte bu, kendiniz için biriktirip sakladığınız şeylerdir. Haydi tadın bakalım biriktirip sakladıklarınızı!’ denilecektir.” buyurulmaktadır Tevbe 9/34-35. Zekat ve Ekonomik Hayat Servetin iktisadî hayattan çekilip âtıl bekletilmesini hoş görmeyen yüce dinimiz, zekat vasıtasıyla bunun önüne geçmek, en azından bunun bir miktarıyla toplumu yararlandırmak istemiştir. Elde atıl tutulup yatırıma yönlendirilmeyen sermaye yıldan yıla zekat sebebiyle eriyecektir. Nitekim hadis kaynaklarımızda yer alan bir haber buna şöyle işaret etmektedir اتجروا في أموال اليتامي لا تأكلها الزكاة “Yetimlerin mallarıyla ticaret yapınız ki, zekat onların malını yeyip bitirmesin”[12]. Bu nedenle, her yıl servetinin % 2,5 unu vermek zorunda olan zengin, malının eriyip yok olmasını engellemek için onu atıl olarak bekletmeyecek, iktisadi hayata katılacak ve servetini işletecektir. Bu da ekonomik hayata canlılık getirecek, toplumun refahına katkıda bulunacaktır. Zekat, kişilerin ve toplumun arınmasını sağladığı gibi, malın başkalarının hakkından temizlenmesini de sağlar. Kur'ân-ı Kerim’de zenginin malında fakirin hakkının bulunduğu bildirilmekte, وفى اموالهم حق للسائل والمحروم “Zenginlerin mallarında yardım isteyen ve iffetinden dolayı mahrum olanlar için bir hak vardır” buyurulmaktadır Zâriyât 51/19. Fakirler için ayrılan bu hakkın, malda kalması onu kirletmektedir. Zenginin malındaki fakirin ve ihtiyaç sahiplerinin bu hakkı ayrılıp verilmedikçe mal temizlenmiş olmaz. Zekat malı başkasının hakkından temizlediği için onu bereketlendirir. Buna karşılık zekatının verilmemesi halinde, bereketi kaçar. Hz. Peygamber, bir hadislerinde, buna işaret ederek; ما من يوم يصبح العباد فيه، إلا ملكان ينزلان. فيقول أحدهما اللهم أعط منفقا خلفا. ويقول الآخر اللهم أعط ممسكا تلفا “Her sabah iki melek yeryüzüne iner ve biri Allah’ım, Senin yolunda harcayana, harcadığının yerine yenilerini ver!’, diğeri ise, Allah’ım, cimrilik yapıp vermeyenlerin mallarını telef et’ diye dua eder” buyurmuştur[13]. Kur'ân’da zekatın fakir ve muhtaçların bir hakkı olarak belirtilmesinin sonuçlarından biri de, zekat alanın rencide edilmesini, verenin de bundan dolayı övünme ve başa kakmasını engellemektir. Esasen Kur'ân, başa kakmanın yapılan hayrın boşa gitmesine sebep olacağını haber vermekte, güzel bir söz ve bağışlamanın, peşinden gönül kıran bir sadakadan daha hayırlı olduğunu bildirmektedir[14]. Zenginin malındaki bu hakkın ayrılıp sahiplerine verilmemesi, o malı manen kirlettiği gibi Allâh’ın gazabını da o mal üzerine çeker. Nitekim Kur'ân-ı Kerim’de, ومنهم من عاهد اللّه لئن آتانا من فضله لنصدقن ولنكونن من الصالحين. فَلَما آتاهم من فضله بخلوا به وتولوا وهم معرضون. فأعقبهم نفاقا في قلوبهم إلى يوم يلقونه بما أخلفوا الله ما وعدوه وبما كانوا يكذبون. “İçlerinden, Eğer Allâh bize lütuf ve kereminden verirse mutlaka bol bol sadaka veririz ve mutlaka sâlihlerden oluruz’ diye Allâh’a söz verenler de vardır. Fakat Allâh lütuf ve kereminden onlara verince, cimrilik ettiler ve yüz çevirerek dönüp gittiler. Allâh’a verdikleri sözü tutmadıkları ve yalan söyledikleri için O da kalplerine, kendisiyle karşılaşacakları güne kadar sürecek bir nifak soktu” buyurulmaktadır Tevbe 9/75-77. Peygamber Efendimiz de, zekatı verilmeyen malın, ahirette kişinin aleyhine olacağına işaret ederek; من آتاه الله مالا، فلم يؤد زكاته، مثل له يوم القيامة شجاعا أقرع، له زبيبتان، يطوفه يوم القيامة، ثم يأخذ بلهزميه، يعني شدقيه، ثم يقول أنا مالك، أنا كنزك. “Allâh bir kimseye bir mal verir de bu kişi zekatını vermezse kıyamet gününde o mal onun önüne, gözlerinin üstü noktalı, zehirin fazla oluşundan dolayı tüysüz, son derece korkunç, yaşlı bir erkek yılan olarak çıkarılır. Bu yılan o kimsenin boynuna dolanır, avurtlarından yakalar, sonra adama ben senin malınım, ben senin hazinenim’ der” buyurur[15] ve şu ayeti okur ولا يحسبن الذين يبخلون بما آتاهم الله من فضله هو خيرا لهم بل هو شر لهم سيطوقون ما بخلوا بِه يوم القيامة ولله ميراث السماوات والأرضِ والله بما تعملون خبير “Allâh’ın kendilerine lütfundan verdiği nimetlerde cimrilik edenler, bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır! O kendileri için bir şerdir. Cimrilik ettikleri şey de kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır…” Âl-i İmrân 3/180. Hz. Peygamber, zekatını vermeyenlerin ahiretteki cezası ile ilgili olarak; ما من صاحب ذهب ولا فضة، لا يؤدي منها حقها، إلا إذا كان يوم القيامة، صفحت له صفائح من نار، فأحمي عليها في نار جهنم. فيكوى بها جنبه وجبينه وظهره. كلما بردت أعيدت له. في يوم كان مقداره خمسين ألف سنة. حتى يقضى بين العباد. فيرى سبيله. إما إلى الجنة وإما إلى النار “Altını, gümüşü olup da fakirin hakkını vermeyen kişinin bu biriktirdiği mal, kıyamet günü Cehennemde toplanır ve kızdırılarak, yanı, alnı ve sırtı dağlanır. Soğudukça tekrar kızdırılır. Bu, elli bin yıl sürecek uzun kıyamet gününde bütün insanların hesabı görülüp, gideceği yer belli oluncaya kadar devam eder” buyurur.[16] Yâ Rasûlallah, sığırı, davarı olanın durumu nasıl olacak? diye sorulunca, ولا صاحب بقر ولا غنم لا يؤدي منها حقها. إلا إذا كان يوم القيامة بطح لها بقاع قرقر. لا يفقد منها شيئا. ليس فيها عقصاء ولا جلحاء ولا عضباء تنطحه بقرونها وتطؤه بأظلافها. كلما مر عليه أولدها رد عليه أخراها. في يوم كان مقداره خمسين ألف سنة. حتى يقضى بين العباد. فيرى سبيله إما إلى الجنة وإما إلى النار “Sığırı, davarı olup da fakirin hakkını vermeyen kişi, kıyamet gününde, geniş ve düz bir alana konulur, zekatını vermediği hayvanlar boynuzlarında bir kıvrıklık ve kırıklık olmaksızın her şeyi tam olarak gelir ve sahiplerini boynuzlarıyla süser, tırnaklarıyla çiğnerler. Biri geçtiğinde diğeri gelir. Bu, elli bin yıl sürecek uzun kıyamet gününde bütün insanların hesabı görülüp, Cennete mi Cehenneme mi gideceği belli oluncaya kadar devam eder” buyurur. [17] Zekat toplumsal bir ibadet olduğundan bunun yerine getirilmemesi Allah'ın öfkesini çektiği için, bu günahın karşılığı sadece ahirette değil dünyada da verilecektir. Zekatı verilmeyen malın bereketi olmaz. Zekatla Mükellef Olma Şartları Bir kişinin zekât vermekle mükellef olması için Müslüman, akıllı, ergenlik çağına erişmiş ve hür olması; borcundan ve temel ihtiyaçlarından fazla nisâp miktarı mala sahip olması gerekir. Buna göre, akıllı olmayan ve buluğ çağına erişmemiş olan kişiler, dinen mükellef olmadıklarından zekat ile sorumlu değillerdir. Zekata Tabi Mallar ve Şartları Zekâta tabî mallar Kur’ân-ı Kerim’de, altın ve gümüş,[18] toprak mahsulleri,[19] elde edilen kazançlar, madenler ve benzeri yer altı servetleri[20] ve diğer mallar[21] şeklinde belirlenmiştir. Ancak diğer yükümlülüklerde olduğu gibi, zekatta da mükellefin durumu göz önünde bulundurularak, makul ve taşınabilir bir sorumluluk yüklendiği için, bu malların, temel ihtiyaçlarından fazla ve nisap miktarı olması gerekir. Kişinin normal bir şekilde yaşaması için zarûrî olan temel ihtiyaçları karşılayacak kadar mal, refah ve zenginlik meydana getirmez. Bu nedenle zekata tabi değildir. Nitekim Yüce Allâh, ويسألونك ماذا ينفقون قل العفو كذلك يبين الله لكم الآيات لعلكم تتفكرون “Neyi infak edeceklerini sana soruyorlar, de ki, fazlayı, artanı...” buyurmaktadır Bakara 2/219. Zekattan muaf tutulan temel ihtiyaçlar Havaic-i Asliye; insanın kendisinin ve bakmakla yükümlü bulunduğu kişilerin hayatını sağlıklı ve güvenli bir şekilde devam ettirebilmesi için vazgeçilmez olan şeylerdir. Genel olarak, barınma, ulaşım, ev eşyası, gıda, giysi, sanat ve mesleğe ait alet ve makineler, ilim için edinilen kitaplar, sağlık giderleri, elektrik, su, telefon gibi cari harcamalar ve benzeri şeyler, temel ihtiyaç içerisinde değerlendirilir. Esasen asli ihtiyaçlar, zaman, muhit ve durumun değişmesiyle değişir ve gelişir. Bu konuda, zekat mükellefinin temel ihtiyaçlarına itibar edilir. Bu ihtiyaçları karşılamak için ayrılan para da, temel ihtiyaç kapsamında değerlendirildiğinden, bu paralar zekata tabi değildir. Ancak barınma, işyeri ve ulaşım gibi temel ihtiyaçları karşılamak için gerek duyulan menkul veya gayrimenkulların mülkiyetine sahip olmak zorunlu değildir. Çünkü bu ihtiyaçlar, kira, iare veya başka bir yolla da karşılanabilir. Bu nedenle ev, araba, dükkan gibi menkul veya gayri menkulleri satın almak üzere biriktirilen paranın, bu şeyleri almak için kanalize edilmediği sürece zekatının verilmesi gerekir; buna karşılık sözlü yada yazılı taahhüde girilmiş ve başka bir şekilde bu ihtiyaçlar için kanalize edilmiş ise zekattan muaftır. Nisap ise, zekât, sadaka-i fıtır gibi ibadetlerle mükellef olmak için konulan asgarî zenginlik ölçüsüdür. Bu ölçü, Hz. Peygamber tarafından, o dönem İslâm toplumunun ortalama hayat standardı göz önünde bulundurularak belirlenmiştir. Hadislerde belirlenen nisap miktarları; 561 gr. Gümüş; 80,18 gr. altın; 40 koyun veya keçi, 30 sığır, 5 deve; 650 kg. tahıl şeklinde sıralanabilir. Alacaklar da kişinin mal varlığından olduğu için, geri ödeneceği kesin olan alacakların, her yıl zekatının ödenmesi gerekir. Buna rağmen zekatı verilmemişse, tahsil edildikten sonra, geçmiş yıllara ait zekatları da ödenmelidir. Ancak inkar edilen veya geri alınma ihtimali olmayan alacakların her yıl zekatının verilmesi gerekmez. Şayet böyle bir alacak daha sonra ödenirse, alacaklı bu tarihten itibaren zekat mükellefi olur; geçmiş yıllar için zekat ödemez. Zekat Oranları Genel olarak malların zekâtı kırkta bir oranındadır. Ancak tarım ürünlerinde masraflı olup olmamasına göre yirmide bir veya onda bir oranındadır. Hayvanlarda ise özel olarak hayvanın cinsine göre ayrı ayrı belirlenmiştir. Yüce Allâh, وهو الذي أنشأ جنات معروشات وغير معروشات والنخل والزرع مختلفا أكله والزيتون والرمان متشابها وغير متشابه كلوا من ثمره إذا أثمر وآتوا حقه يوم حصاده ولا تسرفوا إنه لا يحب المسرفين “O, çardaklı, çardaksız olarak bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmalıkları ve ekinleri, zeytini ve narı birbirine benzer ve birbirinden farklı biçimde yaratandır. Bunlar meyve verince meyvelerinden yiyin. Hasat günü de hakkını öşrünü verin, fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez” buyurmaktadır En'am 6/141. Bu ayetler, topraktan elde edilen her türlü ürünün zekatının verilmesi gerektiğini hükme bağlamaktadır. Buna göre toprak mahsullerinin zekatının hesaplamasında, elde edilen hasılattan, sulama dışındaki ilaç, gübre, mazot gibi ürün için yapılan günümüz tarım şartlarının getirmiş olduğu ekstra masraflar çıkarılır. Geriye kalan ürün 650 kg.’dan fazla ise, tabiî yollarla sulanan arazîden elde edilen üründe 1/10; kova, tulumba, su motoru vb. usullerle masraf veya emekle sulanan arazîden elde edilen üründe ise 1/20 oranında zekat verilir. Zekat Vermenin Zamanı Ve Şekli Zekatın, farz olduğu andan itibaren verilmesi gerekir. Zekat vermenin belli bir ayı olmadığı gibi, Ramazanı beklemeye de gerek yoktur. Ancak, zekat vermekle yükümlü olanların, yükümlü oldukları andan itibaren en kısa zamanda zekatlarını vermeleri uygun olur. Nitekim Kur'ân’da, وأنفقوا من ما رزقناكم من قبل أن يأتي أحدكم الموت فيقول رب لولا أخرتني إلى أجل قريب فأصدق وأكن من الصالحين “Herhangi birinize ölüm gelip de, Ey Rabbim! Beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam!’ demeden önce, size rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allâh yolunda harcayın” buyurulmaktadır Münâfikûn 63/10. Ayrıca ibadetlerin hemen yerine getirilmesi, İslâm’da genel bir prensip ve tavsiye edilen bir husustur. Çünkü yüce Allâh, فاستبقوا الخيرات “hayırlı işlerde yarışınız” buyurmaktadır Bakara 2/148. Zekatın, kişinin kendinin beğenmediği veya eskiyip atılacak hale gelen eşyadan olmaması; kendisinin beğendiği, hoşlandığı şeylerden olması gerekir. Nitekim Kur'ân’da; يا أيها الذين آمنوا أنفقوا من طيبات ما كسبتم ومما أخرجنا لكم من الارض ولا تيمموا الخبيث منه تنفقون ولستم بآخذيه الا أن تغمضوا فيه واعلموا أن الله غني حميد “Ey İman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve yerden sizin için çıkardıklarımızdan Allâh yolunda harcayın. Kendinizin göz yummadan alıcısı olmayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın ve bilin ki, Allâh zengindir, övülmeye layık olandır” Bakara, 2/267. لن تنالوا البرحتي تنفقوا مما تحبون... “Sevdiğiniz şeylerden Allâh yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz” buyurulmaktadır Al-i İmran 3/92. Zekatın Sarf Yerleri Zekatın kimlere verilebileceği Kur'ân-ı Kerim'in şu âyetinde bildirilmiştir إنما الصدقات للفقراء والمساكين والعاملين عليها والمؤلفة قلوبهم وفي الرقاب والغارمين وفي سبيل الله وابنِ السبيل فريضة من الله والله عليم حكيم “Sadakalar zekatlar, Allâh’tan bir farz olarak ancak fakirler, düşkünler, zekat toplayan memurlar, kalpleri İslâm’a ısındırılacak olanlarla özgürlüğe kavuşturulacak köleler, borçlular, Allâh yolunda cihad edenler ve yolda kalmış yolcular içindir. Allâh hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir” buyurulmaktadır Tevbe, 9/60. Zekatın, bu ayette sayılanlar dışında kalan kişi ve kuruluşlara verilmesi caiz değildir. Ancak aldıkları zekat ve fitreleri bir fonda toplayıp bunu, âyette belirtilen yerlere sarf ettikleri bilinen ve kendilerine her bakımdan güvenilen kimseler eliyle yönetilen dernek, kurum ve yardımlaşma fonlarına zekat ve fitre verilmesinde dinen bir sakınca yoktur. Ayrıca, zekat alma şartlarını taşısa bile; aana, baba, büyük ana ve büyük babalara, b Oğul, oğlun çocukları, kız, kızın çocukları ve bunlardan doğan çocuklara, c Müslüman olmayanlara zekat verilmez, d karı-koca da birbirlerine zekat veremez. Kısaca ifade etmek gerekirse, zekat ibadeti, İslamın temel şartlarından biridir. Kuran ve sünnette bu ibadete özel bir önem atfedilmiş, ve namazla birlikte sıklıkla gündeme getirilmiştir. Zekat ahlaki ve sosyal yönü de ön plana çıkan bir ibadettir. Toplum bireyleri arasında ekonomik farklılıkların uçuruma dönüşmesini önleyen bir yapıya sahiptir. İnsanın bencillik, cimrilik, aşırı mal hırsı gibi olumsuz yanlarını törpüler. [1] Bu bölüm Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Dr. İbrahim PAÇACI tarafından hazırlanmıştır. [2] bk. 110; Hac, 22/78; Nur, 24/56; Mücadele, 58/13; Müzzemmil, 73/2. [3] Buhârî, İman, 1. I, 8; Müslim, İman, 19-22. I, 45. [4] Tirmizi, Tefsiru'l-Kur'an, 89. V, 447. [5] Müslim, Zekat, 63. I, 702; İbn Mâce, Zekât, 28. I,590. [6] Tirmizi, Zekat 28. III, 52. [7] Ebû Dâvûd, Zekat, 46. II, 324. [8] Müslim, Birr, 56. III, 1996. [9] Nesâî, Cihad, 8, VI, 14. [10] Nesâî, İstiâze, 27, VIII, 267. [11] Taberânî, Mu’cemu’l-Kebir, “خ” harfi, IV, 188. [12] Muvatta’, Zekat, 6, 12, I, 251. [13] Müslim, Zekat, 57. I, 700. [14] Bakara 2/263-264. [15] Buhârî, Zekât, 3, II, 111. [16] Müslim, Zekat, 24. I, 680. [17] Müslim, Zekât, 6, 24. I, 681. [18]Tevbe 9/34. [19] En’am 6/141. [20] Bakara 2/267. [21] Tevbe 9/103; Zâriyât 51/19.
zekat ve sadaka ile ilgili vaaz